Coğrafyanın insan üzerindeki etkilerine inanırım hep… İnsanların bakış açılarını, hayallerini, hatıralarını tanzim eder bir şekilde… Siz onu fark ettiğinizde aradan çok zaman geçmiş olur… Köyde doğmuş ve ergenlik çağına kadar..
Coğrafyanın insan üzerindeki etkilerine inanırım hep…
İnsanların bakış açılarını, hayallerini, hatıralarını tanzim eder bir şekilde…
Siz onu fark ettiğinizde aradan çok zaman geçmiş olur…
Köyde doğmuş ve ergenlik çağına kadar köyde yaşamış birinin hayatı içinde teknoloji mümkün olduğu kadar azdır…
Gerçi işin içine internet ve bilgisayar girince durum biraz değişti…
Şehirli çocuğun coğrafi ufku dardır…
Görebildiği en uzun mesafe cadde veya sokağın sonuna kadardır. Hatta bazen karşıdaki binaya kadar…
Şehirli gökyüzünü görmek için başını yukarı kaldırır…
Ben altmıştan fazla yılı arkada bırakan biri olarak; çocukluğum bir köyde geçti…
Doğu Karadeniz’in bir sahil köyüydü doğum yerim…
Dalga sesleriyle uyur, dalga sesleriyle uyanırdık…
Ve ülkenin her yerini bulunduğumuz yer gibi sanırdık…
Zaman içinde öğrendiğimiz bazı bilgiler bize denizin olmadığı yerleri de öğretti…
Bu bilgiler kitabi bilgiler olduğu için doğruluğunu kabullenmekte güçlük çekiyorduk…
İlkokulda öğretmenimiz ülkenin üç tarafı denizlerle kaplı büyük bir yarımada olduğunu söylediğinde gösterdiği haritaya bakmıştım uzun uzun…
Mavi yerlerin deniz, kahverengi ve sarı yerlerin kara olduğunu söylüyordu…
Yıllar geçtikçe sahilden uzakta olan köylerin varlığı öğretmenimin bilgisini doğruluyordu…
Bir de askerden gelen büyüklerimizin hatıraları buna eklenince denizin olmadığı şehirlerin varlığına inanmaya başladık…
Tabii içimden atamadığım şüpheler duruyordu hep…
Günler günleri kovalıyordu…
Yetmişli yılların başında ülke televizyonla tanıştı…
Orada gösterilen filmlerde deniz ile karayı ayırt etmeye başladık…
Hatta okyanusların Karadeniz’den çok daha büyük olduğunu gördük…
Şehirli çocuklar matematik derslerinde 12 tavşanla, 8 tavuğun toplam kaç ayağı olduğunu hesaplayamazken, biz köy çocukları da bir apartmandan önüne gelenin girmesini kavrayamamıştık…
Köylerde her haneden bir baba veya büyükbaba giriyordu içeri…
Bir gün Bitlis’te öğretmenlik yaparken sordu bir öğrencim: “Karadeniz Van Gölünden büyük mü?” diye…
Ve ben çocukluğuma gittim bir an…
Haklıydı. Onların gördüğü en fazla “su” Van Gölündeydi…
Kendimce izah ettim…
Onlara Karadeniz’in Van Gölünden büyüklüğünü anlatmak için…
Günlerden bir gün Karadeniz’e ilk defa gelen bir öğrencime sordum: “Karadeniz’i nasıl buldunuz?”
Cevap bana göre çok ilginçti…
“Yarım şehir” demişti…
“Yarısı toprak, yarısı su” diye de açıklamada bulundu…
Ağrılıydı ve denizi ilk defa görüyordu…
Kısaca mekânların kişiler üzerinde etkili olduğuna inandım hep…
Dünya bu, herkes aynı şartlarda gelmiyor hayata…
Zeki ORDU
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)