Engin KUVEL, Covid-19 ile ilgili her şeyi sizin için araştırdı…”

Bugüne kadar Covid-19 (Yeni Koronavirüs için bir çok yazı ve haberler paylaşıldı. Ancak iddia ediyoruz, bu haberi okuduktan sonra virüs, aşı ve bir çok hastalıklara ilişkin bilgileriniz olacak ve akıllarda..

Engin KUVEL, Covid-19 ile ilgili her şeyi sizin için araştırdı…”

Bugüne kadar Covid-19 (Yeni Koronavirüs için bir çok yazı ve haberler paylaşıldı. Ancak iddia ediyoruz, bu haberi okuduktan sonra virüs, aşı ve bir çok hastalıklara ilişkin bilgileriniz olacak ve akıllarda takılı kalan bir takım soru işaretlerine de çözüm sağlayacaktır. Gündeme ilişkin soru-cevap şeklinde hazırladığımız haberimizi, aynı zamanda röportaj ile derleyip toparladık. Oldukça uzun soluklu ve faydalı olacağını düşündüğümüz haberimize başlıyoruz.

Almanya’da 3 yıl modern tıp, 3 yıl Homeopati ve bu alan üzerine çeşitli sertifikaları olan Leyla Şahiner ezberbozan çalışmalar yaparak insanlar için yepyeni ufuklar açmaya gayret ediyor. Başta panik atak, şizofren ve anksiyete olmak üzere birçok hastalığın tedavisi için Avrupa’nın en gözde metotlarını uygulayan Şahiner, sosyal medya da ‘akademiksifa.com’ sayfası üzerinden insanların yaşadıkları sorunlara yardımcı olmaya gayret ediyor. Kendisinin de deyimiyle; “Sağlığa hizmet orta yol kabul etmez, ya gönüllüsünüzdür ya da tacir!”

Yaptığı mesleğin Almanya’da ‘Heilpeaktiker’ olarak adlandırıldığını belirten Şahiner, bunun için 3 yıl klasik tıp okumak gerektiğini ve yapılacak olan sınavlarda da başarılı olmanın zorunluluğuna dikkat çekerek, mesleği ve kendisi hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Şahiner konuşmasında; “Yaptığımız işin tanımı ‘ Alternatif Tıp Hekimliği’ olarak geçiyor. Maalesef Türkiye’de böyle bir meslek veya buna ilişkin düzenleme yok. Örneğin Almanya’da biz ameliyatlara girebiliriz, iğne yapar, kan alıp serum takabiliriz. Bunun haricinde sağlık alanında 3 yıl homeopati eğitimi aldım. Psikoloji ve ruhsal sağlık alanlarında bah çiçekleri gibi bir çok farklı eğitim ve yine ‘Aura Cerrahisi’ başta olmak üzere spritüel çalışmalar eğitimi de aldım. Kybertron adında uzaktan analiz ve seans yapabildiğim bir kuantum cihaz ile başarılı olarak çalışıyorum ” ifadelerini kullandı.

“Kaç yıldır Türkiye’desiniz? Türkiye ile Almanya, hatta Avrupa ülkelerindeki sağlık sistemi hakkında görüş ve düşünceleriniz nelerdir?…”

“Türkiye’de yaklaşık 5 yıldır yaşıyorum. Sağlık sistemi bürokrasisi, sistem olarak Almanya’da daha net bilgiler üzerinden yürüyor, fakat sistem bütünlüğü içerisinde, bir kaç marjinal ülke dışında neredeyse tüm dünya aynı zaten. Big Farma dediğimiz sektör tüm üniversitelere hakim ve hekimler bu doğrultuda eğitiliyorlar, bu nedenle tedavi anlamında çözüm olabilecek hiç bir şey yok diyebiliriz. Olan şey daima ilaç kullanımı ki bu da kronik hastalıklar da ‘baskılamak’ olarak iyileştirici bir süreç olmayıp, hatta zaman içerisinde daha büyük sorunlara yol açıyor. Bu nedenle Almanya’da insanlar o kadar çok alternatif tedavilere yöneldiler ki, doktorlar ister istemez bu alanların eğitimlerini almak zorunda kaldılar. Bir çok insan gideceği hekim daha çok ‘homeopati’ eğilimi mi yoksa ”kimyasal ilaç” eğilim üzerine mi çalışıyor, buna bakıyorlar. Sağlık sigortalarında ek bir ödenekle (cüzi) insanlar alternatif tedaviler için sigortadan faydalanabiliyorlar. Türkiye’de alternatif tedavi uygulayan doktorlar çok uçuk ücretler talep ediyorlar ve hastalar maalesef bunları karşılayamıyorlar. Aradaki en bariz fark (benim gördüğüm) bu. Beslenme konusunda halk bilinci olarak büyük bir fark göremedim, Almanya’da da son derece özenle doğal beslenmeye çalışanlar var. Ancak Türkiye’de üretim çok düşük, insanlar doğal beslenmek istediklerinde çok zorlanıyorlar…”

“Aşı sektörü ve koronavirüs hakkında ne düşünüyorsunuz?..” 

“Bir hastalığın aşısı olması için öncelikle patojenin bilimin altın kurallarına göre özellikle de koch-postülatlarına göre kanıtlanması, izole edilmesi gerekir.
Yıllardır bu konularla ilgilenirim. Bildiğim, büyük salgınlara neden olduğu söylenmiş olan, dünya çapında izole edilmiş tek bir virüs bile yok, daima lafı vardı. Bundan öte, her virüs ve bakteri mutasyon geçirir, corona virüsleri ise sanırım en hızlı mutasyon geçirenler arasında, biz şu an bile bir yıl önce ki corona ile karşı karşıya değiliz, bu durumda hangi coronaya karşı aşılanacağız? Bundan sonrasında her mutasyon için apar topar, yeterli denemeleri mümkün bile olmayan aşılarla mı karşı karşıya olacağız? Bu kimin kârına? Sadece 2019-2020 yılı arasında Bill Gates vakfı bin üzerinde ilaç ve aşı şirketine bağışta bulunmuş, trilyonlar havada uçuşuyor, bu bilgileri vakfın internet sitesinde açıkça okuyabiliyorsunuz, bu kadar paranın döndüğü bir sektörün bizim için çalıştığına kim nasıl inanabilir? Öte yandan, yıllardır bilimsel makaleleri inceliyor, elimden geldiği kadar çeviri yapıp insanlarla paylaşıyorum, bugüne kadar tüm aşılar, hastalıkların doğal seyri düşüşe geçtiği aşamada devreye giriyor ve ortaya bir haber atılıyor ‘aşılar hastalığın kökünü kuruttu’ ve tüm insanlık buna inanmaya devam ediyor. Bugün Biontech’e 2019 Eylül ayında! Bill Gates 50 milyon dolar bağış yapıyor, bağlantı ilginç değil mi? Bugün dünya’da aşı adına ne söylenirse söylensin hiç birinin doğruluğu yoktur, insana hizmet söz konusu olsaydı, aşı eleştirmeni tıp insanları bu kadar sansürlenmezdi, demek ki türkçe tabirle ve düz mantıkla ‘orada bir bit yeniği var’ Son olarak Çin, virüs üretimhaneleri (labor) gibi bağlantıları da sayfamda bolca paylaşmıştım. şimdi tüm o yazıları sıfırdan web sayfama yavaş yavaş ekliyorum…”

“Tedavi amaçlı ilaçların yan etkileri hakkında açıklama ve değerlendirme yapar mısınız?…”

Vaktiyle bu laboratuarlarda çalışmış, sonra eczacılık yapmış, bilim insanı bir kadının anlattıkları bu konuda çok çarpıcı idi. Ben sıfır kimyasal ilaç demiyorum, bazı durumlar var ki, kimyasal bir baskılama olmazsa hayati tehlike olur. Genel olarak acil durumlar için bu ilaçlara ihtiyaç var, fakat kronik hastalıklarda baskılama daima sorun yaratır, istisnasız. Her şeyden önce karaciğer ve böbrek ile başlayan bir toksin reaksiyonu kullanım süresi uzadıkça artar ve nihayet başka sorunlar çıkmaya başladığında hekimin yaptığı tek şey, her belirti için yeni bir baskılayıcı ilaç vermek. Konuyu zaten biliyordum fakat danışanlarımın bire bir yaşadıklarını duymak, şahit olmak dehşet verici. Kullanılan ilaç sayısı ne kadar çok olursa, ilaç etkileşimleri de o kadar çok oluyor ve hatta bunları bir doktor dahi olsa kolayca içinden çıkamayacağı kadar da karmaşık oluyor. Şizofren bir anneye verilen ilaçlar artık onu yerinden kalkamaz hale getirmişti, doğu da yoksullukla boğuşan bir aileydi, aile dedimse 21 yaşında kızcağız annesine yetmeye çalışıyordu, kadının karaciğeri bitmiş, doktora götürdüğünde karaciğerin bittiğini, şimdi yeni ilaç yazacağını, bu ilacın karaciğere değil böbreğe etkili olduğunu söylemiş, şaka gibi ! Yani karaciğeri bitirdik, sırada böbrek var! Bu konu çok vahim, ne kadar yazsam bitiremem. Aynı şekilde sayfamda ayrıntıları paylaşmaya devam ediyorum…”

Size gelen ve başvuran hastalardaki sıklık derecesi ve konusu nedir?.. 

“Her branştan insan geliyor. psikolog, psikiyatr, hekim, fizyoterapist, prof., hepsi var. En çok gelenler ise bioenerji, terapistler ve öğretmenler oluyor. Öğretmenler atanma sorunu nedeni ile maalesef ruhsal olarak çok sorun yaşıyorlar ve bunun bedensel tezahürleri de oluyor…”

“Transhümanizm ile Covid-19 aşıları hakkında aralarında bir bağ olabilir mi?..”

“Ben kesinlikle transhümanizm ve aşı bağlantısına inanıyorum, total kontrol için bugün başlamış bir şey değil bu, şu an son aşamalarına geldik hepsi bu kadar. Fakat ben, tam bir haksızlıkla karşı karşıya olduğumuzu düşünmediğim gibi, kurban bilincini de reddediyorum. Bugün bu insanlar özgür iradelerini kaybetmiş vaziyette, televizyon tarafından güdümlü bir şekilde, sırf özenti içerisinde yaşıyorlar ve çevrelerindeki her şeye zarar veriyorlar, her gün hayvanlara ve doğaya yapılanlara şahit olmak benim gibi insanları çok kötü etkiliyor, paylaşım ruhu yok, geleceğe yatırım yok, tuhaf, ruhsuz varlıkların tehlikesi içerisinde yaşamaya çalışıyoruz. Böyle bir kalabalığın kontrol altına alınması bana çok korkunç gelmiyor, korkunç olan kurunun yanında yaşın da yanacak olması. Ancak biz farkında olanlar olarak bunlarla açık mücadele eder ve tüm canlıların hakları için ciddi çaba harcarsak bir şeyler değişebilir, aksi taktirde evet çok yakın bir gelecekte tüm insanlar tam bir esaret içerisinde kalacaklardır ve bunun sonuçları ‘komplo teorisi’ denilen kategoriye giriyor şimdilik, fakat bu konularla ilgilenen insanlar için izleri belli bir durumdur ve kaçınılmaz olacaktır…”

“Biontech firmasının geliştirdiği aşı hakkında neler düşünüyorsunuz?..”

Prof. Dr. Uğur Şahin ve eşinin buldukları aşı bana göre zaten hali hazırda bir proje kapsamında vardı, tüm bu pandemi muhabbetinin amacı zaten bu aşılar ve diğer yaptırımlardı. Dijital ve tam kontrollü yeni dünya düzeni için bu aşılar olmazsa olmaz. Olayları bağlantılı okursak her şey çok açık. İkincisi de, aşı üreticileri aşı hasarı sorumluluğundan muaf tutuluyorlar, yasalar bunu çoktan temin etti! Uğur Şahin gibi insanlar sahneye sürülen aktörlerdir, arka planda asıl sahipler durur, Bill Gates’de neticede böyle aktörlerden biri. Kabal gücün görünür yüzleridir bunlar, işin içini bilen hiç kimse bu aşıları kabul etmez, Uğur şahin niye alsın ki? Aşıların bugüne kadar hiç bir hastalığa engel olmadığı, salgın hastalıkların tarihte genellikle bir savaş süresinde veya savaş sonrası yıkımında ortaya çıktığı, bunların bir kısmının belirli kimyasalların kullanılması ile tetiklendiği gibi bir çok konuda sayısız belge var, genellikle hijyen, travma ve sağlıksız koşullarda oluşmuş durumlarda immün sisteminin zorlandığı vakalardır. Resmi grafiklerde hastalıkların tam düşüş noktalarında aşıların piyasaya sürülmüş olduğunu ve hatta aşı sonrasında vakalarda artış olduğu gözlemlenmiştir. Bunları ben söylemiyorum tamamiyle resmi kayıtlar söylüyor. Ülkemizde her ne kadar bu konuda şeffaflık göremesem de yabancı kaynaklar kamuoyuna açıktır. Hoş bu da pek bir şey değiştirmiyor ya! Bakın, değişen çevre koşullarında mikroplar virüs ve bakteriler değişir, bunlar bizim hücrelerimize girer, hücrelerimiz bu farkı anlar ve tepki verir, sonra hücrelerimiz de kendini geliştirir ve uyum başlar, bu fiziksel tekamülün de bir parçasıdır, canlıların evrimi için kaçınılmaz bir şeydir bu. Pandemiler yeni tanımı ile plandemi olmuştur hep, bu normal reaksiyonları bir hastalık, ölümcül bir hastalık olarak dayatıp ilaç ve aşı satmaktan başka bir şey yok ortada. Canlı organizmalar bu doğal süreçleri kusursuzca yerine getirirler. Korku stratejisi olayları bu kadar karmaşıklaştırıyor, başka bir sorun yok aslında. Aşı ile baskılanan her hastalık, vücudun bu değişiminin engellenmesi anlamına gelir ki bu da uzun vade de insanın çok korkunç sorunlarla yüzleşmesi anlamına gelir…”

“Maske ve sosyal mesafe virüs için koruyucu bir etken ve faktör oluşturuyor mu? Tüketilen gıdalar sağlımız açısından uygun mudur?..”

“Maske ve sosyal mesafeye eyvallah derdim tabii ki, ancak sağlığımızın gerçekten düşünüldüğünü ve ön planda olduğunu görmem gerekirdi bunun için!
Örneğin bizim Avrupa’da üç kuruşa aldığımız gıdaların burada uçuk ücretlerle satıldığını görüyorum, aldığım zaman şok oluyorum. Çünkü Almanya’da yediğimin uzaktan yakından alakası yok! Bildiğiniz çer çöp! Aynı marka, aynı ürün fakat alakası yok! Bu nasıl olabilir? Reyonlar rafine şekerle ve bir sürü zararlı madde ile işlenmiş gıdalarla dolu, bunlar yasaklanmıyor, yerine daha iyileri gelsin diye gayret edilmiyor. İnsanlara immün sistemlerini güçlendirecek her hangi bir şey tavsiye edilmediği gibi neredeyse bu tavsiyeleri yasaklamaya bile gidiliyordu! Toprak beslenmiyor, hatta zehirleniyor, vitamin ve mineralleri alamıyoruz, hangi hastalık olursa olsun, isterse yedi başlı ejderha olsun, sağlam bir immün sisteminin başa çıkamayacağı hiç bir şey yoktur, oksijen ve sağlıklı sosyal ilişkiler bu sistem için iki temel, olmazsa olmaz meseledir.
O halde düşünelim, vitamin ve mineraller teşvik edilmiyor, solunum ve sosyal ilişkiler kısıtlanıyor, üstelik bilimsel olarak kanıtlanmamış olan bir patojene karşı yapılıyor bu, peki kanıtlanmamış olan bir patojen ile mücadele bilimsel oluyorsa, immün sisteminin gerçeklerini görmezden gelmek ne oluyor? Ya patojen de yok denilsin, ya immün sisteminin önemi de gündeme gelsin!? İçeride kalan insanların durumunu en iyi bilenlerdenim ve insanlık bu travmayı zor atlatır. Ekonomik boyutuna ise hiç değinmiyorum…”

“Aşının virüse karşın koruyucu özelliği var mı?..”

“Muhtemelen aşı ile verilen bir patojen farklı tür bir sorun yaratacak, buna da yine bir ”virüs” veya ”bakteri” iblisi bulurlar nasılsa, sorun değil! Bu hep böyle olmuştur. Burada sorulması gereken soru şu ve halk bunu hiç bir zaman aklından çıkarmaması gerekiyor :
‘Aşı koruyorsa, aşı yaptırmayanlar yaptıranlar için nasıl bir tehlike oluşturabiliyor ? Korumuyorsa eğer neden yaptırıyoruz? Bugüne kadar yapılan plandemiler süresinde insanlar bu kadar uyanık değillerdi, şimdi olay o kadar net görülüyor ki, bu plandeminin artık vıcığı çıktı, neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Sokaklarda birbirinden kaçan, yabanileşen, mimikleri görünmeyen, uzakta duran insan yığınları ile dolu bir dünya, korku da olunca zaten insani duyguların körelmesi de kaçınılmaz olacak. Öte yandan, canlıların etrafında 5 metreye kadar genişleyebilen bir aura alanı bulunuyor, siz bir insanla karşılaştığınızda, tokalaşmadan çok önce o enerji alanı birbirine temas ediyor, o insan hakkında farkında olmasanız da enformasyon alış verişi başlıyor, işte bu sayede sezgilerinizi de kullanıyorsunuz, bu şekilde sezgileriniz de olmayacak, temas yok, mimik yok, robot olmaya hazırız artık, aşı ile son düğmeye de bastık mı tamamdır!..”

“Korona sebebi denilerek vefat eden insanlar için ne söyleyebilirsiniz? Bir hekim gözüyle medya’yı bu konuda değerlendirir misiniz?..”

Plandemiler döneminde özellikle manipülasyon artsa da, farma sektörü daima bu korku stratejisi ile beslenir. Bu hiç değişmeyen bir temeldir. Testler kesinlikle bu iş için doğru bir kriter değil, fakat gördüğünüz gibi pekala dayatılıyor ve bu testlerle istediğiniz kadar insanı pozitif gösterebilirsiniz. Hatta coca cola, meyveli yoğurt, elma püresi gibi bir çok nesne üzerinde de test yapılıyor ve pozitif çıkıyor. Ön hastalıklar da dikkate alınmaksızın, coronadan öldü denilip geçiliyor, tabii ki yüksek olacak rakam.
Tarihe bakın, ispanyol gribi, domuz gribi hepsinde aynı şeyler oldu. Sonradan verilen ilaçların hastalığın kendisinden daha fazla can aldığı çıktı ortaya.
İnsanlar medyanın her dediğine inanıyor ve çabuk korkuyorlar, çünkü asırlardır, baskısı sürekli artan bir para sistemi içerisinde artık ruhsal gelişim diye bir şey kalmadı, insanlar yaşamı doğru anlayıp doğru yaşamıyorlar ki ölümü doğru anlasınlar. Korku dolu bir dünya da sadece yaşama çabası veriyorlar, sürekli gerginler, sürekli endişeleri var, aç kalmak, hasta olmak, ölmek, kaybetmek vs. vs., ruhsal olarak daha yüksek bir bilinç seviyesinde yaşamayan insanların, sürekli bazı ‘yetkililerin’ söylediklerine kulak verip, sorumluluk alamayan insanların ”kaçın geliyo” denildiği zaman başka nasıl bir tepki vermesini bekleyebiliriz ki? insan sahip çıkmadığı değerlerin bedelini ödüyor şu an…”

“Virüsün bu kadar çabuk hızlı yayılmasını nelere bağlıyorsunuz? Ulusal baz da ülkeler neden veya nasıl bu kadar kolay teslim oldular?..”

Virüsü kontrol edemezsiniz ki ! Virüs sürekli değişir, hele de corona bir mutasyon rekortmeni diyebiliriz.
Olay nerede gerçekleşiyor? dünya gezegeninde. Peki dünya gezegenin de hüküm süren sistem ne? Kapitalizm. Kapitalizm kimin elinde? Küresel sermayenin. Bu oluşumun organlarından iki önemli madde nedir? 1. Farma sektörü, 2. Medya. Bilim de dahil olmak üzere, bugün bu yapının dışında olupta aynı zamanda sansürlenmeyen, öldürülmeyen, dışa atılmayan bir tane bile isim yoktur. Zaten bu küresel sermayeye hizmet etmeden televizyon olamazsınız ki! Hükümetler konusunu ise kısaca şöyle değerlendirebiliriz:

1. Dünyanın global pazara başlaması,
2. İnsanların tüketime yönlendirilmesi ve yönlenmeye razı olmaları,
3. İlk başta konforun artırılması,
4. Bu konfor düzeyinin sürekli yeni buluşlarla yukarı çekilmesi,
5. Halkın bu düzeye yetişebilmek için daha fazla harcama yapması ve borçlanması,
6. Ülkelerin üretimlerinin yavaş yavaş bitirilmesi.
7. Bireylerden hükümetlere doğru giderek karmaşıklaşan bir borç bataklığı, bunun geri dönüşü sondan başa doğru olur. Yani önce hükümetler esir alınır sonra halk! Bugün gerçek anlamda bağımsız bir ülke yoktur ve hepsi öyle zor bir durumdadır ki, değişen güç dengelerinde olumlu bir pozisyon yakalayabilmek için yarışmaktalar.
Kaç kişi ölür, neler olur kimsenin umurunda değiliz artık. Belki bir çok ülkenin devlet adamlarına bizim hiç bilmediğimiz işlemler yapılmıştır, onlar belki irade dışı hareket ediyorlardır, açıkçası bana ‘maket’ adamlar çokta ütopik gelmiyor, bunu çoktan başardılar, yapılamayacak bir şey değil ki! O halde bizler halklar olarak bi kendimize gelmemiz gerekiyor, sürekli bir particilik üzerinden çözüm aramak zorunda değiliz. Netice olarak, dünyada her ne oluyorsa bizim reaksiyon veya aksiyonlarımıza göre şekilleniyor. Biraz aymamız gerekiyor, tüketimi azaltıp, üretimi artırmamız gerekiyor, bireyler olarak sorumluluk almadığımız şeylerin toplumsal olarak bize nasıl döndüğünü düşünmemiz gerekiyor. Sürekli bir günah keçisi üretmekten vazgeçmemiz gerekiyor. Biz tüm yaptıklarımız ve yapmadıklarımız için bahaneler üreten bir toplum iken, kâr amacıyla kurduğu düzende birilerinin aşı satmak için virüsleri günah keçisi yapmasına neden şaşırıyoruz bu kadar? Normal yani, nasılsak öyle yönetiliyoruz işte!..”

“Alternatif tıp hakkında bilgi verir misiniz?..”

“Alışılageldiği için alternatif tıp desekte, aslında bunun adı deneyimsel tıptır ki bu zaten şu an hali hazırdaki tıbbın temelini teşkil eder. Örneğin söğüt ağacında bulunan etkin madde asetil salisik asit bir ağrı kesici olarak, söğüt ağacını patentleyemeyen farma sektörü tarafından sentetik olarak üretilir ve patenti de alınarak size ağrı kesici olarak satılır, bir sürü yan etki de cabasıdır.
Çünkü bitkide, bir etken maddenin metabolizmada tüm hareketi için gerekli olan yardımcı maddeler bulunurken, sentetik etken madde tek başınadır, metabolizma artık bununla nasıl başa çıkarsa o onun sorunudur! bu çok tehlikeli bir durum. Fakat siz birine ağrısı için söğüt kabuğu kaynat iç derseniz bu ‘koca karı ilacı’, ‘şarlatanlık’ olarak lanse edilirken, doktorunuz size isterse 15 tane farklı ağrı kesiciyi reçete ederken bunun adı bilim olur! Bu çok tuhaf değil mi? Bu kararı kim nasıl veriyor? Bilim olan hangisi olmayan hangisi? Bunu neyle ölçüyoruz? Sağlık, insan veya diğer canlıların canı üzerinden ticaret söz konusu olmasaydı, kanserin veya diğer tüm hastalıkların tedavisinde bilimsel araştırmalarla sabit olan başarılar neden gizlensin, baskılansın, engellenmeye çalışılsın? Tarih bunlarla dolu, sistemin nasıl kurulduğunu anlatan kayıtları ve tutanakları ben tutmadım ki. Kuantum bilgisayar bulunuyor da neden tedavi sistemi olarak kullanılamıyor? Telefon, televizyon, radyo bilimsel oluyor da, benim uzaktan seans yöntemim, kuantuma, cern’e rağmen neden bilim dışı oluyor? Einstein bilim adamı oluyor da, Einstein’ın ”ürkütücü uzaktan etki” dediği fotonlar üzerinden etkileyerek tedavi edişim neden bilim dışı oluyor?
Hatta ve hatta kesin belgelerine ulaşamadığım için çok fazla anlatmadığım bir konu var, ‘sağlık yatakları’ denilen bir şeyden bahsediliyor, çoktan bulunmuş olup insanlara duyurulmayan hatta saklanan.
Kolunuz bacağınız mı yok, giriyorsunuz o kutunun içerisine kısa süre sonra tekrar organ yerine geliyor! Bu mümkün değil mi dersiniz? Neden olmasın? ‘Hayalet ağrı’ duymuşsunuzdur, kesilen bir organ hala oradaymış gibi acısını neden hissedersiniz? Çünkü eterik olarak organ hala oradadır da ondan! Felç geçiren hastalara ‘ayna tekniği’ neden uygulanır? Çünkü beyin aynada gördüğünün gerçek olmadığını bilmez, diğer uzvun da hareket ettiğine inanır ve ona göre nöron ağı oluştururda ondan!
Ancak tüm bunlar geliştirilip insanlara sunulmaz, aksine ha bire ‘organ bağışçılığı’nın ne kadar ulvi bir şey olduğu anlatılır. Devasa bir pazar döner dünyada, insan organları ve kemikleri üzerinden ölüler istiflenir ve satılır. Yani netice yine paraya dayanır. Dünya çapında akıllara zarar şifacılar var, örneğin Filipinler’de aura üzerinden yapılan ameliyatlar, Almanya’da Gerhard Klügel’in yaptığı aura ameliyatları, bunlar bilim adamlarının da katıldığı, izlediği, deneyimlediği ve onayladığı daha doğrusu reddedemediği şeylerdir.
Bunları medya anlatır mı? Akademik makaleler de görür müsünüz. Kongrelerde bahsedilir mi? Hayır! Neden? Çünkü farmaya bir getirisi yoktur. Ben aldığım eğitimler neticesinde tam bir bütünlük içerisinde çalışıyorum, temel olarak şu an bir cihaz vasıtasıyla uzaktan seans yapıyorum, faydalarını anlatmakla bitiremem, bunun yanı sıra insanlara kendi sorumluluklarını almaları yolunda mutlaka ısrarla tavsiyeler veriyorum, çünkü her hastalığın bir dili, bir amacı vardır, insan kendinde olanı değiştirmediği sürece onu hiç kimse kalıcı olarak iyileştiremez.
Bir süre için daha iyi hissetse bile, o işlemesi gereken konu ile er ya da geç tekrar yüzleşir. Bundan başka insanlara gereken başka tavsiyeleri de veriyorum. Burada benim için en geçerli temel şu oluyor ‘benim sınırım nerede?’ Yani önce haddi bilmek gerekiyor. Örneğin safra kesesi iltihabı belirtilerini bilmezseniz, hastayı acile yönlendirmek yerine, bekle ben seans yapayım dersiniz, ki burada ticari kaygılarla hareket etmemek, etik olmak çok önemli oluyor. Safra akut iltihaplanmış, taş kanalı tıkamış, her an sepsis oluşabilir tehlikesi var ise onu derhal acile yönlendirmek zorundasınız. Dediğim gibi akut durumlarda kimyasal baskılama can kurtarabilir, akut durumu atlatsın sonrasında dilerse yine yardımcı olurum. Ben teknolojinin, insan tarihinin ve doğanın zengin deneyim ve imkanları ile birleştirilmesinden yanayım. Ötesi, insanların hangi tedaviyi almak istediklerine kendilerinin karar vermesinden yanayım. Tabii ki ortalıkta herkes şifacıyım diye ticari çıkar peşinde koşmasın, can bu kadar ucuz değil, bunun için de özel ve titiz eğitimler olsun. Aslında ben böyle şifacılar yetiştirmek için bir okul açmayı düşünüyorum, ama yapar mıyım olur mu hiç bilmiyorum. Kısacası ben hastalığa değil hastaya odaklanıyorum. insan bir bütündür, hiç bir hastalık insanın psikolojisi, geçmişi, yaşama tarzından ve diğer organlarından bağımsız değildir. Bütün olarak ele almak gerekir, şifalanmak bir süreç ister. kimyasal baskılama ile şifalanma arasındaki farkı anlamamız gerekiyor. Gelecek tamamen bizim elimizde, bizim tepkilerimize göre şekillenecek, bugüne kadar bu hep böyle oldu! Her ne kadar yapılıp edilenler kapsamında birilerinden bahsetsekte, bunları da biz şekillendiriyoruz…”

“İnsanlara sağlık konusunda ne tavsiye edersiniz? Gelecek yıllarda insanları neler bekliyor ve yeni yıl için mesajınız var mı?..”

“Düzen çok girift, nereden girsek ağır bir sürü konunun da anlatılmasını veya anlaşılmasını gerekli kılıyor. Bu nedenle belki çözüm olarak, daha iyi bir dünya için neler yapılabilirdi gibi soruya şöyle yanıt verirdim: Netice olarak insanın kaderi çabasına bağlıdır, insan ”o yaptı” deme alışkanlığından, bu düzene güvenmekten, birilerinin sunduklarını sorgusuz sualsiz kabul etmekten vazgeçmeli artık. İçini boşalttığı tüm değerler elinden alınmadan önce bu tutumu bırakıp, öncelikle ilahi öz’ü taşıyan insan olarak bu sorumluluğun hakkını vermelidir. Ramazanlarda sofralar dizip kendi statüsünde, zaten en az kendisi kadar ısraf içerisinde olan tüketici akrabasını davet etmek yerine, sokaklarda açlıktan titreyen, ağlayan, hayvan ve insan açları düşünmek ve himaye etmek zorunda, faiz ve tefecilik üzerinde şekillenen küresel sermayeye dur demek zorunda, binalar inşa edip, mülkler edinmek yerine, doğa ile bağını koparmayan yaşam alanları yapmak zorunda. Eğer inanıyorlarsa bu ”mal yığmayın” emri ile doğru orantılı olarak, inançlı değillerse ”insan onuruna” daha uygun olarak toprağın, havanın, suyun, elektriğin satılması olayına karşı çıkmaları gerekir. Daha fazla gelişmeyi kaldıramadığımız açıktır, yani teknik olarak, teknoloji olarak bi durup, bu güne kadar üretilenleri, tüm varlığın çıkarına olacak şekilde yeniden dizayn etmemiz gerekir. Ben bir gurbetçi olarak çok ülke gördüm ama, hayatımda Türkiye kadar doğasını kirleten, denizini kirleten, hayvanına kıyan başka bir ülkeye tanık olmadım. Bu kadar vicdansızlığın bir sonu gelmesi gerekir. Bu bağlamda biz topyekun bir değişime gitmeliyiz. Bu virüs olayı bir yıl değil daha uzun süre aramızda olacaktır, belki başka isimler altında ve kıtlıklar olacaktır. Önümüze suni gıdalar sunulacak ve biz yine bunlara ulaşabilmek için deliler gibi çalışmak zorunda kalacağız. E, o zaman neden imece usulünde çalışarak, bu düzene hayır demeyelim? Neden yeni dünyayı biz dizayn etmeyelim? Şimdiden hazırlanmak gerekiyor, insanların çözüm odaklı bir araya gelmesi gerekiyor. Bu dönemde sizlere hiç bir şey ütopik veya tehlikeli gibi gelmesin. Çünkü biz olduğumuz gibi kalsakta kalmasakta, çok yakında her şey içini dökecek (yer içindekileri attığı zaman ve insan ne oluyor bu yere dediği zaman), yıkılmadan yapılmaz, boşaltılmadan doldurulmaz, bulanmadan durulmaz. Ve insan istemeden, hak etmeden hiç bir şey olmaz, daima insana danışır yaradan!!! O halde yapılacak olan, dolacak olan, durulacak olanın sorumluluğunu alıp, bilinçli bir şekilde yaratılışa ortak olmak zorundayız. bir süreç var, geçecek, zorlasa da geçecek, önemli olan daha adil bir düzenin hakim olması için çaba harcamak! Unutmayın yaradanın sözü var ”o gün onlara korku yoktur, onlar mahsunda olmayacaklar” bu süreç bile herkes için aynı geçmeyecek! Bir yılın muhasebesini yapın derim. Televizyon izleyip söyleneni mi yaptınız? Düşünüp taşınıp çözüm mü ürettiniz? İçinizi dinlediğinizde esaret mi yoksa özgürce bir teslimiyet mi hissettiniz? Sahi içinizi hiç dinlediniz mi? Özün kuvvet ve kudretini ki ‘ol’ der oluverir anladınız mı? Bir yıl boyunca durmaksızın çalıştım, dışarı çıkıp gezdiğim saysam 10 olmamıştır! Ne için? Kendi gerçeğimi yaratmak ve sizlere de bunu farkettirmek için. Yaralarınızı sarmak, korkularınızı almak, siz kurban değilsiniz diyebilmek için, mümkün olduğu kadar kolaylaştırdım, alan aldı, almayan yolunun, geleceğinin seçimini yapmamakla birlikte birilerine ”benim yolumu sen seç, kaderimi sen belirle” onayını vermiş oldu. Çarenin, çözümün, yaratılışın, gelişmelerin, yeni Dünya düzeninin bizim elimizde, bizim beynimizin ve kalbimizin içinde olduğunun tam olarak farkında olacağınız, aktif olacağınız, reaksiyon değil, aksiyon sergileyeceğiniz, yeni bir bilinç oluşturma yolunda hiç bir partiden, politikadan, siyasetten, mevcut resmi tüm makam ve kuruluşlardan, big pharmanın çözüm diye size verdiklerinden, medyadan azade, tüm kalıpları ve izm’leri yıkarak yalnızca etik insani değerler üzerinde birlik olacağınız, özgürlüğünüzü, özünüzün kutsiyetini kimselere teslim etmeyeceğiniz, yaradana tam olarak güveneceğiniz, şaşı bakmaları bırakacağınız, mutlu, neşeli, gayretli, sağlıklı, sevdiklerinizle birlikte, bizim kuracağımız daha onurlu bir dünya’da nice güzel yıllar diliyorum. Bu yıl, yeni dünyamızın kurulması için, yine gayretle, azimle çalışmaya, yetiştiremediğim, yeni ve yüksek insan bilincine uygun sınır ötesi pratikleri nihayet sizlere sunmaya niyet ediyorum. Öyle ki, tüm isyan edenler, boyun eğmeyenler, mücadele edenler ve etmeye niyet edenler için, en zor zamanlarda onları yenilmez birer güç haline getirsin. Biz ışığa hizmet edenleriz, bunun için öldük öldük dirildik, karanlığın karşısında bin can versek pes etmedik, bu mücadele biz olduğumuz sürece ancak hakikatin güneşi doğunca bitecektir. Biz, binlerce yıldır tekamülü baltalanmış ve aynı sarmalda çaresizce çırpınan yürekler için geldik. Sonuna kadar sizinleyiz!

Özel Haber : Engin KUVEL

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL